23 Mayıs 2008 Cuma

PARMAK KUKLALARIMIZ


Çocuklarla çalışırken özellikle konuşma problemi olan çocuklarla çalışırken kuklalar çok işimize yarar bizim.Hazır aldıklarımın içinde yüz ifadeleri olan kuklalardan bulamamıştım.Bende çarşıdaki tokacılarda bu malzemeleri buldum.Hemen aldım.Değişik renkli yünlerden de parmaklar ördüm bu malzemeleri dikerek kendi parmak kuklalarımı oluşturdum.En üstteki papatyayı da kendim ördüm muzip papatyamızın sadece gözleri hazır malzemeden.



DONDURMALI PASTA


Bu pastayı yapalı çok oldu.Anca yükleyebildim.Hastanede bizim tüm kayıtlarımızı tutan sekreterimizin doğum günüydü.Doğum günlerini kutlamayıadet haline getirdik.Sanki bizi daha sıkı bağlıyor birbirimize böyle güzel kutlamalar.
MALZEMELER
1 tane orta boy kakaolu kek veya kek kırıntıları
2 paket krem şanti
süt
1 su bardağı vişne(ben dondurulmuş olanlardan kullandım)
2büyük tadelle
1 su bardağı iri kırılmış fındık
hazır çikolata sosu
YAPILIŞI:Önce krem şantiler çırpılıp buzdolabına kaldırılır.Kek küçük kırıntılar halide ufakanır.İçine tadelleler sarımsak rendesi ile incecik rendelenir.Vişneler ve fındık kırıkları karıştırılır.En son krem şantinin içine tüm karışım dökülerek karıştırılır.Kek kalıbı streç filmle kaplanarak karışım boşaltılır.Üzeri sıkıça kapatılır ve derin dondurucuda dondurulur.Servis yapmadan 10 dakika önce kalıptan çıkarılır.Üzeri çikolata ile süslenir ve servis yapılır.

20 Mayıs 2008 Salı

KOZALAK ÇİKOLATA

Bu tarifi annem gittiği bir günde almış.Kardeşimin eşide ben çok merak edince yedirmeden göndermedi Antalya'dan .Resimde eller bizim küçük prensese,oyuncaklarda Yiğitime ait.Ellerine sağlık Esracığım.İyi ki varsınız halanın kuzuları Yiğitciğim ve Azram.
MALZEMELER
250gr kakaolu pirinç patlağı.(paket halinde marketlerde var.)
1 kare paket Ülker fındıklı çikolata
2 yemek kaşığı kakao
3 yemek kaşığı bal
125 gr margarin
Hindistan cevizi ve çam fıstığı tozu
YAPILIŞI:Çikolata ve margarin benmari usulü eritilir.Eriyen karışıma bal kakao eklenerek iyice karıştırılır.En son pirinç patlakları eklenir.Limon sıkacağının üst kısmı ters çevrilerek karışımdan içine konur ve buzdolabına girecek bir kaba konarak buzdolabında dondurulur.Servis yapmadan önce üzerine hindistan cevizi veya çam fıstığı dökülerek servis yapılır.Afiyet olsun.

ÜLKER PASTASI

ÜLKER PASTASI
MALZEMELER
1 Tane Ülker rulo kek çilekli çikolata soslu
1 paket İçim çilekli puding
1 paket içim Çilekli krem şanti
1 paket Ülker çikolatalı gofret
Yarım kg çilek
Yarım kg süt
1 tane muz
1 paket Ülker başak bisküvi
24 gr margarin
YAPILIŞI:Puding üzerinde yazdığı tarifden 1 bardak eksik sütle pişirilip arada karıştırarak kaymak tutması önlenir ve soğumaya bırakılır.Krem şantide 1 çay bardağı sütle çırpılır ve buz dolabına kaldırılır.Çukur borcamın iç yüzeyi streç filmle kaplanır.Rulo kek ince dilimler halinde kesilir ve borcamın şeklini alacak şekilde ve hiç boşluk bırakmayarak sıralanır.meyvalar ve gofret küçük parçalar halinde doğranır.İyice soğumuş olan pudinge krem şanti eklenip karıştırılır.Meyvalar ve gofret parçaları eklenir.Hafifçe karıştırılıp borcamdaki keklerin üzerine boşaltılır.Başak bisküvi ince un haline gelecek şekilde çekilir.Margarinle yoğurularak hamur haline getirilir.Borcamın içindeki karışımın üzerine kapak olacak şekilde yayılır.Streç filmle üzeri tamamen kapatılır.Buzlukta donmaya bırakılır.Servisten en az bir gün önce hazırlamanızı tavsiye ediyorum.Tadı anca yerleşiyor ve servise hazır hale geliyor.Afiyet olsun.

1 Mayıs 2008 Perşembe

YEMEK ALIŞKANLIKLARI

Ne zamandır vakit ayıramıyorum bloguma.Tariflerim birikti ama bilgisayarım sorunlu bu aralar.Bu gün e-mailime gelen bir yazıyı yayınlamak istiyorum.Eminim ilginizi çekecektir.Prof.Dr.Yankı Yazgan'ın bir yazısı.Aynen yayınlıyorum.





İzmir enginarı sabır ve dikkat ister


Ağız tadını değiştirmek, bazen toplumsal düzeni değiştirmekten daha zor olabilir. Hele zor ile hiç olmaz. Büyümek ve gelişmek yeni tadlara açık olmak için bir yoldur. Ama zaman alır. Hayat bekleme üzerine kurulu ise, neyi bekleyeceğini bilmek de yaşamayı farklı kılabilir. Ülkemiz insanlarının bekleme konusundaki uzmanlığının belki tek eksiği yanlış duraklarda beklemektir...


Yankı Yazgan

İzmir enginarını bilir misiniz, yapraklarının lezzetiyle tanınır. Enginarın “kalbi”ni oluşturan etlice kısmı, İstanbul’dakine kıyasla pek sıska ve ufakçadır; ama yapraklarını tek tek koparıp emdiğinizde, ağzınızda kalacak tadı ben tarif edemem. Ben bu lezzetli sebzeden nefret ederek büyüdüm. Evde enginar dolması var lafını duyduğum anda, kendimi köşedeki Nazilli pidecisine atardım. Şimdi çok arıyorum o enginarı...
Şimdi sevdiğim bir şeyi, çocuklukta nasıl olur da sevmezdim? Enginarı sevmeyenler, hiç sevmeyenler, ömür boyu sevmeyenler, neden sevemiyorlar? Canları öyle istiyor da ondan, doğru cevaplardan birisi elbette. Bir şey daha var: Enginar, kereviz, bamya, sebze sevmezlerin nefret ettiği ne varsa, çocuklukta bunların tadına varmak nesnel olarak epeyce zor.

Çocukken, dil üzerine yayılmış olan tad algılayıcıların dağılımı henüz son şeklini almış değil. Yani, her tadı algılayabilecek bir sisteme sahip değiliz. Üstelik, bir tadın egemenliği, mutlak: tatlı, şekerli... Şekerin üstünlüğü, hem şekere özgü algılayıcı sistemlerin doğuştan itibaren diğer tat algılayıcılardan daha gelişmiş olmasına, hem de şekerli tadın algılanmasının “zahmetsiz” olmasından ileri geliyor. Dilinizi değdirdiğiniz anda, kendini hissettiren, biyolojik sisteminiz üzerindeki etkisi bile oldukça dolaysız ve hızlı olan bir tat (“şekerim çıktı/düştü” gibisi var mı, acım ya da ekşim çıktı diyen pek az). Bu tada ulaşmak için fazla zahmet gerekmiyor, hemen etkisini hissediyorsunuz.
Yemenin ne zahmeti olabilir demeyin.. Şu İzmir enginarını düşünelim. Ağzınızda belirli bir süre tutmalısınız ki, onu algılayabilecek tad reseptörleriniz, enginar tadını hissedebilsin.. Sekiz-on saniyeden önce hissedilmeyen bu tadı elde etmek için geçirdiğiniz zamanda, on lokma tatlı yutmuş olabilirdiniz.
Hani, düğmesine 5 saniye filan basmak gereken asansörler gibi... Beklemek ve sabretmek gereken lezzetlere, hele çocuk aklımızla (ve dilimizle) erişmek ne zor.
Peki, sebzeyi zorla yedirerek dilimizdeki sebze tadı algılayıcıların gelişimini hızlandırabilir, sayısını çoğaltabilir miyiz? Alışkanlık geliştirir gibi...Teorik olarak mümkün, ama, zorla alınmış piyano dersi, ya da, zorla ezberletilmiş bir takım bilgiler gibi, kalıcı ama bile isteye kullanılmayan bir lezzet algılayıcılık ne işe yarar?

Bebekliğimizde kolayca sindirdiğimiz, bize o dönemde gerekli besinlerde bolca bulunan tadları düşünün: tatlımsı, tatlı etkisi yapan (hızlıca insülin salgılatan), kolayca yutulabilen veya kıtırdatarak yenen nesneler. Her türlü sütümsü şey, kurabiye, çikolatalı nesneler, pasta ve börek, patates, kızartma ve cips, eziğimsi kıvamdaki bir çok şey... Ne müthiş bir mönü.

Bebeklik tadlarını “aşabilenler”, yani gurme, rafine ağız tadına sahip, diye bilinenlerin bile fantezilerinin bir yerinde bu bebeksi, basit, hemen tatmin eden, zahmetsiz yemekler durmalı. Hafife alınacak tatlar değil onlar. Biyolojimizin bize, neredeyse, buyurduğu bu tatlar ile ilişkimizi “pop”tur deyip kenara attığımızda, tehlikeli olabilirler!
Tutunamayanlar’ı ilk okuyup bitirişimde (bitiremediğim okuyuşlar olduğu manası çıkmalı), enginarın yaprağının tadına varabilmiş gibi hissetmiştim kendimi. Dikkatim, sabrım, bekleyebilirliğim, eskiye göre epeyce artmıştı. Aynı yıl içinde, hem Pardayyanlar’dan hem Tutunamayanlar’dan zevk alabilmemi, babamın “büyüyünce anlarsın” kehanetlerinin gerçekleşmekte olduğuna yormuştum. Enginar yaprağı ve zeytinyağlı bamya, bu yöndeki diğer kanıtları oluşturmuştu.
Tutunamayanlar’da tasvir edilen “damarlarında alyuvarları ile birlikte alaturka akan”lardan birisi olarak, hamburger, pide, köfte, tatlı, börek ve yeterince rafine bulunmayan diğer yemeklere olan düşkünlüğümü, fantezilere devredebildiğim kadarıyla devrettim. Kalanını da çocuklar üstünden tatmin ediyor, onlara bol bol fastfood yediriyorum!
Enginarın yaprağının tadına varmak, belki de ECM’den yayımlanmış müziklerin tadına varabilmekle eşdeğer tutulabilir. Diğer kolay ve bebeksi tadlar, dikkat ve zahmet gerektirmeksizin elde edilen, ve bir o kadar da iz bırakmaksızın kaybolup giden, ama özlenen tadlar, “pop müzik” mi sayılmalı?